TEK AYAK

 
O nu bir televizyon programında gördüm. Sağlam olan sadece başı ve gövdesiydi. Kolları, yolunmuş bir tavuk kanadı kadar kısaydı; uçlarında işe yaramaz iki parmak vardı. Ayaklarının biri bir yöne, diğeri başka yöne kıvrıktı. Bu ellerle iş yapması, bu ayaklarla yürümesi imkânsızdı.

Ama biraz vücuduna dönük olan sağ ayağıyla birçok maharet gösteriyordu. Ayak parmaklarını kullanarak yemek yiyor, su içiyor, hatta çayına şeker katıp karıştırıyor ve güzel güzel yudumluyordu. Bunlar pek el mahareti isteyen şeyler değildi. Ya elbisesini giyip çıkarması? Ayak parmaklarıyla düğmeleri çözüp, tekrar ilikleyebilir miydi? Evet bunu da başarıyordu. Ayak baş parmağı ile ikinci parmak birkaç hareketle düğmeleri tek tek çözdü ve tekrar ilikledi.

Spiker istiyor, o birkaç hareketle normal insandan daha çabuk bir şekilde istenenleri yapıyordu. Spiker birden elindeki cep telefonunu göstererek, 'Peki bunu kullanabilir misin?' dedi. Adam tebessüm ederek, 'Elbette!' dedi. Cep telefonunu aldı. Ve bir numarayı aradı. Bunu kaşla göz arasında yapıvermişti.

Spikerin şaşkın bakışları arasında o daha birçok maharetini sergiledi. Biraz sonra zor bir işe dayandı mesele: araba sürmek... Ama o çoktan öğrenmişti araba sürmesini. Sağ ayağının istikametinde diğerini de sürükleyerek merdivenlerden aşağı indi. Evin önündeki arabaya atlayıp mahallede bir tur attı. Bir tek ayakla yapıyordu bütün bunları.

Spiker daha sonra doğumundan bahsetmesini istedi. O güleç çehresiyle bakışlarını kameraya çevirdi. Bu gözlerde, hüzün ve kederden çok, hayat sevinci ve yaşama aşkı vardı. Anlattığına göre doğduğu gün orada bulunan herkes çok şaşırmış: "Benim sakat olduğumu gören ebe ve çevredekiler hayret etmiş. Annem ise, şok geçirmiş. Kadınlar: 'Bu çocuğa bakamazsın, onun ölmesi yaşamasından daha hayırlı!' diye annemi ikna etmişler.

Annem çaresiz beni onların ellerine bırakmış. Beni bir kazanın kenarına atmışlar. 'Burada ilgisizlikten ölür gider.' demişler. Ben orada birkaç gün kalmışım. Babam Kore'den, hayattan dışlandığım günlerde eve dönmüş. Olayı duyunca şoke olmuş. Hemen atıldığım yere gitmiş. Yaşadığımı görünce beni doktora götürmüş. Ve ben tekrar hayata dönmüşüm. Öldürmeyen Allah öldürmüyor..."

Bunları anlatırken gözlerinin içi gülüyordu, "Peki", dedi spiker, "Bütün bunları anladık. Baban sana sahip çıktı bunu da anladık. Ya bu tek ayağını kullanmayı nasıl akıl ettin, bu kabiliyeti nasıl kazandın?" O yine gözlerini kameraya çevirip derin bir "of!" çekti. Hatıraları sanki gözünün önünde canlanmıştı. "Çocukluğum ve gençliğim yatalak geçti. Dışarı çıkıp oynayamıyordum. Çünkü ayaklarım olsa da bir işe yaramıyordu. Kollarım zaten malumunuz...

Böyle kederli ve üzgün geçen senelerin sonunda, bir gün uyku ile uyanıklık arasındayken bir zat gördüm. Sakalı uzun ve beyazdı. Bana 'Niçin üzgünsün?' dedi.. Ben: 'Niçin üzgün olmayayım, ne hareket edebiliyorum, ne de ihtiyaçlarımı giderebiliyorum. Hayat benim için bir işkence.' dedim. O: 'Niçin normal insanlar gibi yiyip içmiyor, dışarıya çıkmıyor ve ihtiyaçlarını gidermiyorsun?'' dedi. Ben: 'Ne ile yapacağım bütün bunları?'' dedim. Bu sözlerle sakat olduğumu, ellerimin ve kollarımın bir işe yaramadığını kastetmiştim. Bana baktı ve 'Ne ile olacak, şu sağlam ayağınla!' dedi.. Sağlam dediği, yana kıvrık olan ve bütün vücudumu üzerinde sürüklediğim ayağımdı. Bu konuşmadan sonra birden o adam kayboldu. Ben de uyanmıştım.

Etrafıma baktım. Kimsecikler yoktu. Sonra ayağıma baktım. İşte o gün bu tek ayağımla bütün zorlukları yenmeye azmettim ve Allah'ın izniyle yendim.'


Bu bölüm 5927 defa görüntülenmiştir.