Hafıza ve Hatırlama
Prof.Dr. Ömer ARİFAĞAOĞLU

nsan beyninin ancak % 5'inin aktif kullanılabildiğini duymuşunuzdur. Beyin korteksi yaratılışı icabı, kendisine ulaşan dokunma, işitme, görme ve diğer duyular ile ilgili uyarıların % 99'una cevap vermez. Bir arkadaşım gördüğü bütün arabaları plâka, renk, marka, model ve sahibiyle birlikte istemeden hafızasına alıyordu. Kendisi bu özelliğinden aslında kurtulmak istediğini, ama başaramadığını anlatırdı. Onun gibi, her gördüğümüzü, işittiğimizi veya dokunduğumuzu unutmamış olsaydık, beynimizin belki diğer % 95'lik kısmını da kullanabilecektik.

Konuyla bağlantılı olarak, bir gazete haberinin başlığı, "Yağmur adam gerçek oldu" şeklindeydi. Bir film karakteri olan Yağmur Adam, çok yüksek fotoğraf hafızasına sahip, gördüğü hiçbir şeyi unutmayan bir otistiktir. Gazeteye haber olan kişi de, üstün fotoğraf hafızasına sahip olup, gördüklerini unutmamaktadır. Bu şahıs, daha önce hiç gitmediği Londra üzerinde helikopterle bir defa dolaştırıldıktan sonra, gördüğü sokakları, binaları, ağaçları, arabaları ve insanları üstün resim kâbiliyetiyle aynen çizmiştir. Bediüzzaman Hazretleri'nin hayatının anlatıldığı Tarihçe-i Hayat'ta, Üstad'ın gençliğinde çok sayıda kitabı, sayfaları sadece bir kez okuyarak, hattâ bir defa bakarak ezberlediği ve bunları belli aralıklarla ezberden tekrar ettiği ifade edilir. Bediüzzaman'ın (ra) daha sonraki hayatında, Risale-i Nurları yazdırırken yanında herhangi bir kitap veya kaynak bulunmadığı da bizzat kendisinin ifadeleriyle ve yazanların şehadetiyle sabittir.

Hafıza teorilerine göre, beyne ulaşan görme, işitme, dokunma, tatma ve koku şeklindeki uyarılar otomatik olarak işlenmekte, bilgi ve çağrışım hâlinde ve birbirleriyle bağlantılı olarak depo edilmektedir. Hafızadaki bu bilgi, bir ihtiyaç veya çağrışım sözkonusu olduğunda, kişinin ilk kayıt ânındaki duygularına, dikkatine ve algı açıklığına göre hatırlanabilmektedir. Yani kitap kütüphanede vardır; ancak kütüphane memurunun bunu doğru olarak bulup bize teslim etme hızı değişebilmektedir. Bundan dolayı, hafıza kuvveti iki boyutta ölçülmektedir. Birisi, ilk kayıt ve işleme (hafızaya alma), diğeri hatırlamadır.

Beyin araştırmacıları, sinapsların bir fonksiyonu olduğunu, uyarıların artmasına paralel olarak yeni sinapslar oluştuğu için bilgilerin buralarda depolandığını kabul ederler. Yapılan araştırmalar, bilgilerin kaydedildikten sonraki hatırlanma süreleriyle ilgili olarak üç çeşit hafıza-hatırlama mekanizmasının varlığını göstermektedir:

1- Kısa süreli hafıza: Buna misâl olarak telefon defteri verilebilir. Bir kişiye sık sık ve yakın aralıklarla telefon edildiğinde, bir müddet sonra ister istemez telefon numarası geçici hafızaya alınır. Bu tip hafıza yeni sinaps oluşumu veya sinapslar-arası bağlantının güçlendirilmesiyle alâkalıdır. Fizyoloji câmiası bu hafıza mekanizmasının nasıl işlediğini henüz tam olarak ortaya koyamamıştır.

2- Orta süreli hafıza: Alıştığımız veya her gün mâruz kaldığımız ses, görüntü ve temas uyarıları bununla ilgilidir. Buradaki geri çağırma mekanizmasında uyarılar üzüntü, ağrı, sevinç, hayret gibi duyguları tetikleyerek kaydedildiğinde, unutma ve ihmal etmenin azaldığı bulunmuştur. Bu gibi yeni ve dikkat çeken sıra dışı bilgileri almaya ve tekrarlamaya karşı tabiî bir eğilimimiz vardır. Talebelere bir konuyu anlatırken dikkat çekici ve alışık olmadıkları bir misâl verip, onların duygularını tetiklersek, hafızaya kaydolma ve sonra hatırlama kolaylaşır. Bir köpeğin insanı ısırması haberi çok dikkat çekmezken, bir insanın köpek ısırması hemen dikkat çeker. Diğer yandan, sıra dışı uyaranlar sinaps öncesi sinir hücresinde kalsiyum miktarında artışa sebep olmaktadır. Kalsiyum miktarı fazla olan sinir hücresinin sinapsından orta süreli olarak zayıf sinyaller bile daha kolay geçmekte ve kolayca hatırlanmaktadır.

3- Uzun süreli hafıza: Sinapslarda elektrik akımı ve nörotransmitter seviyelerinin artışı ve azalışı dışında yeni protein sentezi de görülmektedir. Dolayısıyla kişi, protein sentezini bloke eden ilâçlar aldığında, uzun süreli hafıza ve hatırlamada problemler yaşayabilir.

Hafızanın kullanılması esnasında bilgilerin depodan çıkarılması, sinapsların kendi işi olamaz. Bunu bilgisayar misâliyle izah edebiliriz. Bilgisayar hard diskleri veya Google gibi tarama siteleri çok miktarda hedef bilgiyi arayıp, tarayıp depo edebilir. Ancak bilgiyi depodan çıkarmak için de mutlaka şuurlu-akıllı bir kişinin bilgisayarın tuşlarına basarak bilgileri depodan çağırması şarttır. Dolayısıyla, sadece beyin değil, mahiyetini bilmediğimiz bir şey daha vardır. Beynimizi, bilhassa beyin kabuğunu bir daktilonun tuşlarına benzetirsek, beyin kabuğunda bir noktanın veya sinapsın dışardan elektrikle uyarılması kişide bir duygu, istek veya hareketin oluşmasına sebep olmaktadır. Peki, tuşlarına hiç basılmadan beyin nasıl duygu, düşünce ve istekte bulunmakta veya hafızadaki bilgiler hayal dünyasına aktarılmaktadır. Bu bize beyinden farklı bir varlığın beyindeki mekanizmaları kullanarak duyuları algıladığını, acıları hissettiğini; bunun da duygu, düşünce, vicdan gibi birçok lâtifenin kaynağı olan ruh olduğunu göstermektedir. Maddeciler, beyinde bir yapının bozulmasıyla düşünmenin bozulması vak'asından yola çıkarak, düşünen şeyin beynin kendisi olduğunu iddia etmektedirler. Hâlbuki düşünen beyin değildir. Daktilo bozulursa harflerin kâğıda yazılamadığı gerçeğinden yola çıkarsak, yazıyı yazanın daktilonun kendisi olduğunu söylememiz abes olmaz mı?!... Neticede beynimiz bir daktilo, ruh ise yazardır diyebiliriz.

Pekiştirme
Kısa süreli hafızanın haftalar veya yıllar sonra cevap verebilecek uzun süreli hafızaya dönüştürülmesi için pekiştirme gereklidir. Asgarî pekiştirme için 5–10 dakika, güçlü pekiştirme için 1 saat veya daha uzun bir süre gereklidir. Pekiştirme esnasında kodlama da yapılır. Farklı bilgiler farklı hafıza kodları şeklinde depo edilir. Kodlarken benzer eski bilgiler hafızadan çıkarılır, yeni bilgiyle benzer ve zıt yanları kodlanarak hafızaya yeniden yerleştirilir (veya hafıza yeniden oluşturulur). Bu, kütüphanelerde arşiv yaparken A'dan Z'ye harf sisteminin kullanılması gibi bir şeydir. Bilgiler hafızaya yerleştirilirken ve buradan çıkarılıp kullanılırken benzer bilgiler aynı yere konur ve çıkarılır.

 

Pekiştirilen her yeni bilgi; eski ve kullanılmayan bilgilerin bir kısmının unutulmasına sebep olur. Hususiyle, beynin bütün nöronlarının odaklandığı dikkat çekici bir bilgi, eski bilgilerin gölgelenmesine, arka plâna düşmesine, dolayısıyla bu konuda hafızanın zayıflamasına yol açar. İnsanın dikkatini büyük oranda üzerine çeken, meşgul edici hemen her şey, normal hayat akışının gerektirdiği asgarî hatırlama kâbiliyetini menfî etkileyebilmekte, kişinin her an karşılaşmadığı türden olmaları hasebiyle zihin konsantrasyonunun ve hafızanın dağılmasına sebep olabilmektedir. Hususiyetle müstehcen ses ve görüntüler (harama nazar), zihinleri çok fazla meşgul etmektedir. İnancına aykırı uyaranlarla karşılaştığında inancının gereğini yapmayan kişiler, dikkatlerini bunlara vermeleri durumunda hatırlama güçlüğü çekmektedirler.

Bediüzzaman Hazretleri insan beyninde hafızanın hardal tanesi büyüklüğünde çok küçük bir yapıda depo edildiğini belirtmektedir. Hafızanın bulunduğu yerlerin 300 angstrom gibi çok küçük olduğunu düşünürsek, bu bilginin ne kadar doğru ve yerinde olduğunu söyleyebiliriz. Beynimizdeki bütün sinapslar bir araya gelseler bile hardal tanesi kadar olamayacakları âşikârdır. Çünkü benimizin birçok hususiyeti daha keşfedilmeyi beklemektedir.

Bediüzzaman Hazretlerinden Bir Tespit (sadeleştirilerek)
Risale-i Nur talebelerinden bir genç hâfız, pek çok adamların dedikleri gibi dedi: "Bende unutkanlık hastalığı artıyor, ne yapayım?" Ben de dedim: "Mümkün oldukça, harama nazar etme. Çünkü rivayet var: İmam-ı Şâfii'nin (ra) dediği gibi, harama bakmak unutkanlığa yol açar." Evet, Müslümanlarda, harama bakmak arttıkça, nefsanî hevesler ve istekler heyecana gelip coşar ve vücudunda kötüye kullanılarak israfa girer (Vücutta gereksiz madde üretimi ve atılımı olur). Haftada birkaç defa gusle mecbur olur. Bu yüzden hafızası zayıflar. Evet, bu asırda açık saçıklık yüzünden, hususan sıcak memleketlerde harama bakmaktan dolayı vücudun kötüye kullanılması, umumî bir unutkanlık hastalığını netice vermeye başlıyor. Herkes, az-çok bundan şikâyet ediyor. İşte, bu umumî hastalığın artmasıyla, hadîs-i şerîfin verdiği müthiş bir haberin tevili ucunda görünüyor. Ferman etmiş ki: "Âhirzamanda, hâfızların göğsünden Kur'ân çıkıyor, unutuluyor." Demek bu hastalık dehşetlenecek, harama nazardan dolayı bazıları Kur'ân'ı hıfzedemeyecek; o hadîsin tevilini gösterecek.

 




Bu bölüm 4667 defa görüntülenmiştir.