“EĞİTİMDE İYİ ÖRNEKLER”
Prof.Dr.İsa Eşme, Maltepe Üniversitesi
Ülkemizde yaşanan sorunlar önemine göre sıralandığında sokaktaki yurttaştan en yetkili kamu görevlisine kadar hemen herkesin üzerinde birleştiği nokta eğitimin bir sorun olarak ilk sıralarda yer alması ve bunun, yuvarlanan bir kar topağı gibi giderek büyümesidir.
Eğitimde olumsuzlukla ilgili veriler, sorunun doğrudan sistemden kaynaklandığını göstermektedir. Bugün Türk Milli Eğitim sistemi, 11 yılda geçilebilen bir tünele benzetilebilir. Bu eğitim tüneline giren 6-7 yaşındaki çocuklarımız, diğer ülkelerinkiler gibi, her şeyi merak eden, soran, çevresini öğrenmek üzere kendince gözlem yapan birer gözlemcidir. Kimsenin bu yaş grubundaki çocukların yetenekleri ve öğrenme becerileri hakkında söyleyebileceği bir olumsuzluk bulunmamaktadır. Ancak tüneli geçen çocuklar hiç de böyle değildirler. Her biri birer bilgi hamalı durumuna getirilmişlerdir. Merak ve heves dürtüleri köreltilmiş, öğrenmede yaratıcılık hazzını hiç tatmamış, sorgulamak yerine her söyleneni sorgulamadan kabullenen bireyler haline sokulmuşlardır. Peki tünelin içinde hangi etkenler çocuklarımızı bu duruma getirmiştir? Tüm bu olumsuzluklara yol açan temel sorun nedir? Bizce temel sorun, 11 yıllık eğitim boyunca çocuklarımıza uyguladığımız, LGS (lise giriş sınavı) ve ÖSS’ye odaklı, öğrencinin pasif alıcı durumundaki, bilgi yüklemeli ezberci eğitim sistemidir.
Ne Yapmalıyız?
Eğitimle ilgili yukarıda özetlenen tablo ister istemez okuyanların karamsarlığa itecek niteliktedir. O halde ne yapılmalıdır? Toplumun büyük bölümü bu soruna kayıtsız kalabilmekte, bazılarımız sadece eleştirmekle yetinmekteyiz. Sorunların çözümünde birinci derecede sorumlu olan elbette MEB’dir. Ancak üniversiteler, STK’lar, öğretmenler, veliler yani toplumun tüm öğeleri bu soruna omuz vermek, çözüm üretmek durumundadır. Bu kapsamda geçtiğimiz hafta (17 Ocak 2004) İstanbul Politikalar Merkezi koordinatörlüğünde, direktörlüğünü, Prof.Dr.Üstün Ergüder’in yürüttüğü bir proje grubu olan Eğitim Reformu Girişimi (ERG) tarafından “Eğitimde İyi Örnekler Konferansı 2004 adlı özgün bir etkinlik gerçekleştirildi. Sabancı Üniversitesi’nde gerçekleştirilen etkinliğe 400’ün üzerinde eğitimci dinleyici olarak katıldı. Üniversite öncesi eğitimde iyi örnekleri bir araya getirmek, bu örneklerin yaratıcılarını özendirmek ve birikimlerini paylaşmalarını sağlamak, diğer öğretmenleri yüreklendirmek ve bir iletişim platformu oluşturmak amacıyla düzenlenen etkinlikte, 620 başvuru arasından jüri üyelerinin seçtiği 62 bildiri ve 34 poster bildiri, “eğitimde iyi önek” olarak sunuldu. Sunular, öğretmenler ve genç akademisyenlere aitti. Beş ayrı oturum halinde birbirine paralel olarak 7 salonda gerçekleştirilen sunumlar, eğitimde çağdaş yaklaşımları kapsayan özgün birer ders niteliğindeydi. Katılımcılar, sordukları sorularla pasif dinleyici konumundan uzaklaşarak sunulara katkıda bulundular. Ele alınan konular; yaratıcı düşünme, müfredat geliştirme, öğretim teknikleri, proje oluşturma, sınıf yönetimi, öğretmen eğitimi, branşlar arası işbirliği, ders kitabı yazımı gibi ortak başlıklarda toplanabilir.
Aklın ortak kullanımının bir örneği olan ve genellikle proje temelli olan bu çalışmalarda;
  • Öğretmen merkezli eğitim yerine öğrenme ve öğrenci merkezli eğitim,
  • Eleştirel düşünme,
  • Yaratıcılık
öne çıkarıldı.
Konferansta verilen sunuların ana teması olan yaratıcılık üzerinde durmakta yarar vardır. Yaratıcılık ve eğitim birbirleriye ne kadar ilişkilidir? Bilindiği gibi eğitim denince akla ilk gelen kavramlardan biri okuldur. Yapılan bütün yakınma ve eleştirilere karşın tüm zamanlarda eğitimle eş anlamlı olarak kabul edilen okul, bir eğitim kurumu olarak varlığını sürdürmektedir. Yakın gelecekte de bunun değişmeyeceği anlaşılmaktadır.
Bir okulun “ne kadar iyi” olduğunu ölçen çeşitli kriterler vardır. Sanıldığı ve toplumda yaygın olarak kabul gördüğü gibi bunların en önemlisi okulun sınav başarısı değildir. (Belki bu en son kriterlerden biri olmalıdır). Öğrencinin okula isteyerek gidiyor olması, okulda bulunmaktan mutlu olması okul için önemli bir kalite göstergesidir. Bu durum öğretmenler için de geçerlidir.
Öğrenci ve öğretmenlerin okula sevinçle gelmelerini sağlayacak en önemli etkenlerden birisi ve belki de birincisi tarafların bu eğitim ortamında yaratıcılıklarını değerlendirme fırsatı bulmalarıdır.
“Eğitimde İyi Örnekler” konferansında sunulan örneklerin “yaratıcılık” ürünü olmaları “okullarımızın, çocuklarımız ve öğretmenlerimiz açısından istenilerek gidilen birer çekim merkezi olan yerler” olacağına olan umudumuzu da pekiştirmiştir.
Konferansta sunulan “iyi örnekler”, eğitimin tüm disiplinlerde şu temel olguların benimsenmesini öngörmüştür:
·         Daha çok heveslendirme,
·         Daha çok nedenlere inme,
·         Daha çok tartışma ve sorgulama,
·         Daha çok ifade etme,
·         Daha çok anlama,
·         Daha çok yaratıcılık ve
·         Daha çok eleştirel düşünme
 
Konferans, bunların nasıl yapılacağı konusunda önemli ipuçları verdi. Tüm bu tespitler, eğitimin temel dayanağının, cumhuriyetimizin de temel dayanağı olan akılcılık olması anlamına gelmektedir.
Konferanstaki bazı sunularla, Anadolu’nun umulmadık köşelerindeki okullarında da eğitimde iyi örneklerin uygulandığına tanık olundu. Ancak genel olarak eğitimde iyi örnekler, teknolojik olanakları ve öğrenci sayıları uygun okullarda uygulanabilecek türdendi. Bu örneklerin kalabalık sınıflarda ve teknolojik olanakları sınırlı okullarda uygulanabilirliği tartışılamadı. Umarım ERG grubu, bundan sonraki aşamada bu soruna da eğilecektir.
Konferansa umulanın üzerinde katılımın olması, herkesin eğitimde yeniliğe ve bu tür etkinliklere ne kadar aç olduğunu göstermektedir. Bu elbette önemsenmesi gereken pozitif bir göstergedir.
Konferansta hedef gösterilen eğitimde iyi örneklerin okullarımızda yaygınlaşabilmesi, Milli Eğitim Bakanlığının bu eğitim biçimini benimsemesi ve desteklemesi ile yakından ilişkilidir. Konferans, Talim ve Terbiye Kurulunun, Başkan ve bazı üyeleri tarafından ilgiyle izlenmiştir. Bakanlığın bu ilgisi, katılımcıları ve etkinliği düzenleyenleri umutlandırmıştır. Ancak ilgi eyleme geçmelidir. Bu da eğitim programlarında ve kitap yazmada çağdaş normları uygulamayı gerektirir. Öğretmenlerin, bu eğitim biçimini uygulayabilecek duruma gelmesini sağlayacak işlevsel hizmet içi eğitim programlarından geçirilmesini gerektirir. Önemli olan bir başka nokta da, işin asıl mutfağı durumunda olan okullarda, çağdaş eğitim yaklaşımlarını uygulamak isteyen öğretmenleri heveslendirebilen, ufku geniş, kendini yenileyebilen yöneticilerin işbaşında olmasıdır.
Eğitimde iyi örneklerin sadece -iyi okulların- duvarları arasında kalmaması için, başta eğitimin taraflarından biri olan veliler olmak üzere herkesin konuya duyarlı olması, öğretmenlerin bu çalışmalara heveslendirilmesi ve yukarıda tanımlanan yönetici niteliği, işin ‘olmazsa olmaz’ları arasındadır.



Bu bölüm 7062 defa görüntülenmiştir.